Nasıl bir haftada ayyakkabıyı param parca ettin diye sorabilirsiniz.
Merakta kalmayın efendim anlatayım.
Mahallenin tek bisikleti sayesinde. Yani ben masumum tüm suçlu bisiklet ve bisikletin sahibi rahmi abi. Rahmi abi bizlerden 2-3 yaş büyüktü.
O zamanlar mahalle deki tek bisiklette ona aitti. 15-20 d.k lık bisiklet turu için cebimizdeki tüm harçlığı rahmi abiye verirdik. Birkere bile alın buda benden olsun demezdi. O kadar ki gadar bi bi abimiz di.

Rahmi abimizin gaddarlığı kadar bisikletinin frenlerinin olmaması da nam yapmıştı. Bizler ise firensiz bisiklete yokuş aşağı binerdik. Bu yolda çokları gazi olmuştur. Ben gibi cin fikirliler ise firen işini ayakkabının tabanıyla hallediyorduk.

Yokuş aşağı beygamber vitesiyle inerken devreye ayakkabının tabanını sokardım. Sağ ayağımı bisikletin arka tekerine sürterek bisikleti istediğim gibi yavaşlatırdım. Tabi bu sürtme esnasında ayakkabının tabanı aşanır. Sürtünme sayısı arttıkcada taban diye bir şey kalmazdı.

Gelsin pederin tokattaları. Eşşeoğlu eşekkkk...

Sadece bisiklete sürmeyle ayakkabıyı taru mar etmezdim. Allem eder kallem eder top oynarken şunu bunu yaparken illa bir arıza verirdim ayakkabıya.

Hasılı bana ayakkabı dayanmaz dı arkadaş. Peder isyanlara girer “ senin ayakkapılarına verdiğim parayla beyoğlun da daire alırdım” der dururdu garibim.

Daha sonra Kas hastalığı bindi tepemize. Değil ayaklarımızı oynatmak kıcımızı dahi oynatırken bile rolente de çalışır oldu bedenim.
Hastalık ilerledi ve ben Tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kaldım.
Bu sabah 2 yıl önce aldığım ayakkabıları giyerken bir anda ayakkabıların gıcırlığı dikkatimi çekti. Sanki 2 yıl önce alınmış ayakkabı değil daha yeni alınmış ayakkabı gibiydiler.

İster istemez bisikleti beygamber vitesine atıp yokuş aşağı indiğim çocukluk günlerim aklıma geldi. Hepsi mazide kalmıştım. Bu ayakkabılar değil 2 yıl 20 yıl bile giyinsem eskimezdi.
Geçen yıllar ruhumu yorgun ve hastalıklı birbedene mahkum kılmıştı.
Heyhat ne gam nasılsa bir ömür boyu yıpranmayacak ayakkabılar var.